ibrahim@ibrahimberksoy.com.tr

Filistin Sorunu Ve Hamas-İsrail Savaşı Üzerine Düşünceler...
13 Ekim 2023, Cuma
Filistin sorunu ve Hamas-İsrail savaşı üzerine düşünceler...
Gazze...
Filistin sorunu ve Hamas-İsrail savaşı üzerine düşünceler...

Arafat'tan Bugüne Filistin Sorunu ve Hamas-İsrail Savaşı

 

1.

Hamas veya resmî adıyla İslamî Direniş Hareketi (Harakat al-Muqawama al-İslamiya), 1980'li yıllarda başlangıçta yardıma muhtaç fakir Filistin halkına sosyal yardım sunmak (barınma, gıda, ulaşım, ısınma, sağlık hizmetleri, tıbbi yardım, ilaç vb.) amacıyla faaliyet gösteren bir "sosyal yardım örgütü" olarak yola çıkmıştı. Ama "örgüt"ün asıl hedefi İsrail'e karşı silahlı mücadele yürütmekti. Daha sonra Hamas, başlangıçta öne çıkarmadığı "askeri kanat"ını bölgedeki başka radikal İslami örgütlerin (İslami Cihat, İslami Hareket, Hizbullah vb.) desteğiyle sürekli büyüterek Filistin'in ulusal ve uluslararası siyasetini adeta "esir" aldı. Daha doğrusu, en iyi bildikleri usullerle, Filistin'i yıllarda boyunca elinde "rehin" tuttu.

 

Bugün itibariyle Hamas, Gazze'de karargah kurmuş, paramiliter silahlı radikal bir "örgüt" ve sünni İslamcı siyasi bir "parti"dir. Hem bir "örgüt" hem de bir "siyasi parti"dir. Daha doğrusu işine geldiği zaman "silahlı radikal bir direniş örgütü", işine geldiği zaman da seçimlere giren bir "siyasal parti"dir.

 

Hamas, başlangıcından beri Yaser Arafat'ın Filistin Kurtuluş Örgütü'ne (FKÖ) karşı çıktı. 

FKÖ'nün aksine Hamas, İsrail'in var olma hakkını hiçbir zaman tanımadı. Örgütün amblemi, Kudüs'teki Kubbet-üs-Sahra'yı ve İsrail, Gazze ve Batı Şeria topraklarının ana hatlarını tek bir Filistin devleti olarak tasvir ediyor.

 

Filistin'in uluslararası diplomaside bağımsız devlet olmaya en yakın olduğu dönem Yaser Arafat'ın yıllar boyunca ısrarla yürüttüğü başarılı politikalar dönemi olmuştur. Bu anlamda Arafat'ın 1974'te Birleşmiş Milletler (BM) kürsüsünden yaptığı tarihi konuşma unutulmazdır. İsteyen, bu tarihi konuşmayı Erdoğan'ın 2019'da aynı kürsüden kendi memleketinin diplomasisini bırakıp uzun uzun Hamas'ı savunduğu konuşmayla karşılaştırabilir. 

 

Arafat'tan sonra "Filistin davası" Hamas'ın eline kalınca uluslararası dünyadan da, diplomasiden de, siyasetten de hızla uzaklaştı ve radikalleşti. Arafat döneminde devletleşme yolunda büyük adımlar atan Filistin, Hamas'ın elinde radikal bir örgüt merkezine dönüştürüldü. Bu basiretsizliğin bedelini de ne yazıl ki yıllar yılı fakir Filistin halkı ödüyor...

Hamas, hiçbir şekilde bölge gerçeklerine uymayan, hiçbir stratejik akla sığmayan, tipik bir kanlı örgüt saldırısı olarak insanlığa da sığmayan bu maceracı eylemiyle, en başta kurulduğu günlerde ilaç, gıda, yiyecek, içecek, ev bark yardımı yaptığı Filistin halkına onulmaz derecede ciddi bir zarar vermiştir. Bölgede bundan sonra olacakları bugünden kestirmek oldukça güçtür. Yoksul, savunmasız Filistin halkını böylesine akıl almaz maceracı bir eylemle topyekün ateşe atmak cinayettir, yazıktır, günahtır...

 

Bu tür kontrolsüz silahlı örgütlerin böylesine hesapsız ve canice eylemleri en başta o hiç dillerden düşünülmeyen "Filistin davası"na zarar veriyor.

 

Şu anda "Filistin davası" 50 yıl öncesindeki 1967'de sadece 6 gün süren Arap-İsrail Savaşı ve sonrasındaki trajik yenilgi günlerine geri götürmüştür. Daha doğrusu "Filistin davası" bugün itibariyle, bugüne kadar elde ettiği siyasi kazanımlarla birlikte, tam 56 yıl geriye gitmiştir. Bu hesapsız, bütün bir bölgeyi ateşe atma potansiyeli olan maceracı eylemin sonuçları bu derece ağırdır.

 

Her savaşta olduğu gibi olan masum sivil halka olur. İsrail'deki ölen ve yaralananlar da Filistin'deki ölen yaralananlar da insandır. Hepsine de üzülüyorum...

"Zorunlu olmadıkça, meşru müdafaa olmadıkça, savaş bir cinayettir"...

 

2.

Eskiden Arap-İsrail Savaşı olurdu. Son 6 gündür Hamas-İsrail savaşı yaşanıyor. Bu geçen 6 gün zarfında Türk kamuoyu bu "savaş"ın ne görünen yüzünü ne de içyüzünü gerçekçi bir biçimde değerlendiremiyor. Çünkü kamuoyunun bölgeye ve "Filistin sorunu"na bakışı sağda ve solda neredeyse tek boyutlu bir bakışın ürünü.

Hamas, içinde askeri kanadı da olan bir "örgüt". Arafat'ın Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) de bir "örgüt"tü ama giderek bölge devletleriyle ve dünyayla uyumlu laik bir "devletleşme" sürecine girmişti. 80'li yılların ortasında İslami bir "örgüt" olarak Hamas'ın ortaya çıkması veya bölgede kurdurulan diğer İslami örgütler gibi ortaya çıkarılmasıyla ve sonrasında Gazze'de seçim kazanacak kadar güçlendirilmesiyle birlikte Filistin hızla devletleşmekten uzaklaştı. Uluslararası kamuoyunun da maddi-manevi desteğiyle "devletleşleşme" yolunda ilerleyen Filistin giderek Hamas'ın elinde "örgütleşme"ye başladı. Hamas'ın tam bir "silahlı örgüt" refkeksiyle 6 gün önce giriştiği bu akıl almaz "baskın"dan önce de Gazze'de kıyı şeridinde 360 kilometrekarelik alanda 2,5 milyon yoksul Filistin halkının yaşadığı ve böylesi bir baskından sonra bu daracık yerleşim yerinde neler olabileceği aşağı yukarı biliniyordu. Bir otobüs şoförü bile sefere çıkarken yolcularını düşünerek "içinde can taşıyorum, bu canlar bana emanet" diyerek, o bilinçle direksiyonun başına geçer. Şimdi ne yazık ki Filistin'in bu yoksul bölgesinde sonunu kimsenin kestiremeyeceği bir büyük insanlık dramı yaşanıyor.

İsrail, devletleşme yolunda ilerleyen bir Filistin'le iki devletli bir çözüme razı edilebilirdi, ediliyordu da. Uluslararası arenada Arafat'ın FKÖ'sünün prestiji yüksekti. Ama aynı İsrail'in, kendisini devlet olarak asla tanımayan ve tanımayacak olan Hamas örgütüyle masaya oturup iki devletli bir çözümü müzakere etmesi neredeyse imkânsız.

Bir de şu var: İsrail halkı zaten aylardır sokaklarda Netenyahu liderliğindeki aşırı sağcı, otoriter yönetime karşı başkaldırıyordu. İsrail'de demokrasi güçlerinin ülkede bir büyük demokratik değişim gerçekleştirmesi neredeyse "an" meselesiydi. Hamas'ın bu hesapsız baskını, yalnızca Gazze'deki yoksul Filistin halkına değil, aynı zamanda İsrail'deki demokratik kamuoyunun aylar süren direnişine de zarar verdi.

Bölgede, endişeyle izlediğimiz günlerden geçiyoruz. Umarım ve dilerim ki başta yaşama hakkı olmak üzere, tez elden, sivil halkların hak ve hukukunu koruyan, gözeten uluslararası bir kamuoyu oluşur ve bölgenin geleceği evrensel hukuk ilkeleri esas alınarak görüşülüp konuşulabilir. Ama bu görüşmelerin öyle söylendiği gibi "taraftar" arasında, yani Hamas ile İsrail arasında olmayacağı ortada. Çünkü bu "baskın"ın bir sonucu da Hamas'a vereceği "zarar" olacaktır. Bölgede bundan böyle Hamas'ın "taraf" olarak tanınması, kabul görmesi, masada yer alması neredeyse imkânsızdır.

Yazı ve yayınlara ulaşmak için...