ibrahim@ibrahimberksoy.com.tr

Hüzünlüsün
16 Kasım 2021, Salı
Hüzünlüsün
Bir buçuk ay boyunca hiç kalkamayacağını bildiğin hastane yatağının beyaz kılıflı yastığına başını koyduğunda doğallıkla bir hüzün kapladı içini. Çocuk desenleriyle bezeli öğrenci yatağını özledin ilk anda. Beyaz çarşaflı, beyaz nevresimli hastane yatağını iyice yadırgadın.
Hüzünlüsün

Çiçek kokusu ne güzel...İnsan tümüyle yatağa bağlı kalsa da imgeleri, düşleri, duyguları çok uzaklara, Atlantis'e, o masallar diyarına dek uzanabilir.

 

Sana getirilen iç açıcı saksı çiçeğine su verirken,

"dostları özlemle kucaklamayı unutma

çocuk sevmeyi, çiçek koklamayı unutma"

dedin kendi kendine. Başını kaldırıp gökyüzüne, o mavi sonsuzluğa çevirdiğinde yüzünü,

"en zorlu ânındayken bile kavganın

gökyüzüne bakmayı unutma"

diye geçirdin içinden. Sonsuzluk esini gökyüzü: gündüz, mavi bir çarşaf; gece, siyah zemin üzerine yıldız parlaklığı...

 

            Ambulansların acı siren sesi, uykusuz gecelerinde keskin bir bıçak gibi kesiveriyor yıldız parlaklığının dinginliğini.

 

Hüzünleniyorsun...

            ...

           

Çiçeğine su verirken, yüreğinden kopup gelen tüm insancıl duyguların birikerek bir bir ayaklandıkları sanısına kapılıyorsun. Yüreğinin bu yoğunluğu taşıyamayacağını anlıyorsun. Hemşirenin "nabız yüksek" dediği anlar, seni çiçek sularken ya da hüzünlenirken yakaladığı anlar olsa gerek.

 

            "İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne", bir çiçeğe saatlerce bakabilir. Tüm güzellikleri yüreğinde çoğaltırken, "ömür dediğimiz şey" diye düşünüyorsun,

"hayata sunulmuş bir armağandır

ve hayat sunulmuş bir armağandır insana"

           

            Unutma, bir çiçeği koklamaktan bitkin düşebilir insan!.. Yanıbaşındaki müzik ne güzel çalıyor:

            "her şey kendiyle çoğalır

            sevgi sevgiyle çoğalır"

            Sonra müzik susuyor.

 

Hüzünleniyorsun...

...

 

Başucuna dizdiğin kitaplarını ne çok seviyorsun. Gazeten, dünyaya açılan penceren.Anna Karenina'nın, romanın sonunda, kendini trenin altına atarak intihar etmesi, yıllar önce okuduğundan daha çok sarsıyor seni; Madame Bovary'deki Emma'nın mutsuzluğuna sen de ortak oluyorsun.

 

Anneni her gün yanıbaşında görmek sonsuz derecede mutlandırıyor seni.

 

Görüşmecilerin gidince yine bir hüzün çöküyor içine. Yalnızlık duygusu ağır basıyor. O anki duygularına karşılık gelen bir şiir arıyorsun belleğinde. En çok beğendiğin şiirleri nasıl da unutmuşsun!

 

Neden sonra,

"göğü kucaklayıp getirdim sana

kokla, açılırsın"

diye başlayan güzelim "sevdadır" şiirini anımsıyorsun. Bu şiiri en güzel Keriman okurdu. Şiir, belleğine bir zıpkın gibi saplanıyor.

 

Hüzünleniyorsun...

 

...

 

Alışıyorsun sonunda. Sırtüstü sürekli yatakta yatmaya, alacakaranlıkta kahvaltıya, sigara içmemeye, çaysızlığa alışıyorsun! Hemşirelerin tedavi sırasında taşıdıkları tekerlekli sehpaların üzerindeki serum şişelerinin şıngırtısı tedirgin etmiyor artık seni. Beyaz yastık kılıfı ve  nevresimi ise çoktan benimsedin.

 

Sen tam bunlara alışmıştın ki  taburcu oluyorsun. Seviniyorsun...

 

Sevincinle birlikte, hastane günlerin boyunca yüreğinde biriktirdiğin hüzünlerini de bir bir özenle derleyip pijamanın geniş cepkenine yerleştiriyorsun.

 

Hüzünleniyorsun...

 

28 Ağustos 1991

Erciyes Üniversitesi

Tıp fakültesi

Gevher Nesibe Hastanesi

Ortopedi Servisi

Yazı ve yayınlara ulaşmak için...