“Türkiye Yüzyılı”ndan “Yüzyılın Felaketi”ne…
Deprem Dersleri- Depremde “mucize kurtuluşlar”... Ya sonrası?..
1.
Depremden hemen sonra o “kritik saatler”de arama kurtarma ekipleri enkaz altında kalanlara ulaşıp onları kurtarmaktan başka hiçbir şey düşünmeksizin canla başla zamanla yarışır. Bu uğurda ilk 24 saat, 48 saat, hatta 72 saat hayati derecede önemlidir. Arama kurtarma ekipleri bu değerli saatlerde geceli gündüzlü çalışarak bu can pazarında enkaz altındakileri bir an önce kurtarıp onların hayata tutunmalarını sağlamanın telaşı içindedirler. Kimi zaman depremin ardından bir hafta on gün geçmişken bile mucizevi kurtarma haberleri enkazın yanında yöresinde iyi bir haber almak için çaresizce bekleyenleri, tv ekranlarında son dakika haberlerini izleyen milyonları “bir an için” sevince boğar. “Bir an için” dememin sebebini birazdan anlatacağım.
6 Şubat’ta aynı günde dokuz saat arayla iki büyük deprem yaşadık. Sonra 20 Şubat’ta aynı acıyı Hatay’da bir kez daha yaşadık. İlk belirmelere göre depremlerden 11 ilimiz ve 13,5 milyon yurttaşımız doğrudan etkilendi. Adına “yüzyılın felaketi” dediğimiz bu büyük depremlerden hemen sonraki kritik saatlerde yürütülen arama-kurtarma faaliyetleri altı ay sonra bugün serinkanlılıkla değerlendirildiğinde, o paha biçilmez değerdeki kritik saatlerin (özellikle ilk 24 saat, hatta 48 saati) ne yazık ki büyük ölçüde “heba” edildiği anlaşılacaktır. Kanımca bunun iki temel nedeni vardır: Birincisi, ulaşım, ikmal, yardımlaşma ile birlikte özellikle arama-kurtarma faaliyetlerinin “yüzyılın felaketi” ile orantılı, tam ve eksiksiz bir “koordinasyon” içerisinde yürütülememiş olmasıdır. İkinci neden ise böylesi büyük depremlere her zaman olduğu gibi yine “hazırlıksız” yakalanmış olmamızdır. Yüzyılın felaketi ile orantılı bir biçimde, kısa, orta ve uzun vadeli öngörüye ve buna uygun planlamaya dayalı ciddi ve gerçekçi bir “depreme hazırlık ihtiyacı” öngörülmediğinden, bu işlerden sorumlu kurum ve kuruluşlar zaman içinde işin ehli olmayan liyakatsiz kadrolar eliyle iyice “vasıfsızlaştırılmış” ve hatta giderek amaç dışı faaliyetlerde kullanılmaya başlanmıştır.
Bu acı tecrübeleri maalesef en yakını altı ay önce olmak üzere zaman içinde defalarca yaşadık.
2.
Böylesi büyük felaket anlarında bin bir güçlükle, bin bir özveriyle, zamana karşı yürütülen arama kurtarma çalışmalarını pürdikkat takip etmemiz, saatler hatta günler sonra enkaz altından gelecek bir “müjdeli haber”e sevinmemiz her şeyden önce hepimizin tasada ve sevinçte, iyi günde ve kötü günde bir ve bir arada olduğumuzu gösterir. Bir de o “müjdeli haberler”in sonrası var… Arama kurtarma çalışmaları tamamlanıp enkazın tozu dumanı ortadan kaldırıldıktan sonra hayat unutkanlıklarımızla birlikte kaldığı yerden devam eder. Zaman geçtikçe enkazdan yaralı olarak kurtarılanların akıbetlerini kimseler merak etmez. Öldüler mi kaldılar mı pek bilinmez. Aklımızda kalan ise yalnızca o mucize kurtuluş haberinin görüntüleridir. Sonrasını yaşayan bilir…
Arama-kurtarma çalışmaları genellikle depremin üzerinden beş-yedi gün geçtikten sonra sonlandırılır ve bir sonraki aşama olan enkaz kaldırma çalışmalarına geçilir. Depremin üzerinden bir hafta geçse bile yine de bir iki gün boyunca canlı kimseye rastlama ümidiyle çalışmalara devam edilir. Hiçbir emare kalmayınca arama-kurtarma çalışmalarına son verilir.
Uzmanlara göre bir haftaya kadar enkaz altında hayatta kalmak mümkün. Ancak bu süre kişinin ciddi şekilde yaralanıp yaralanmadığına ve hava koşullarına bağlı olarak değişebilir. Bir afetin ardından kurtarmaların çoğu ilk 24 saat içinde yapılır. Sonrasında her geçen gün hayatta kalma şansı azalır.
Ancak yine de günler sonra mucizevi bir biçimde “iyi” haberlerin alındığı da olur.
Haiti'de 2010 yılının Ocak ayında yaşanan depremden 14 gün sonra bir adam, defalarda yağmalanan bir dükkânın yıkıntıları altından sağ olarak çıkarılmıştı. O depremin sembol isimlerinden olan Elisabeth ise henüz üç haftalıktı, enkaz altında kaldı ancak sağ salim kurtarıldı. Aynı depremin10’uncu gününde önce 84 yaşındaki bir kadın, kısa bir süre sonra da 21 yaşındaki bir genç enkazdan sağ olarak çıkarıldı. Kurtulan genç, susadığında idrarını içmek zorunda kaldığını da anlattı.
Bahsedilen bu depremde en az 200 bin kişi ölmüştü.
2008’de Çin’de Sichuan eyaletinde meydana gelen ve 90.000 kişinin ölümüne neden olan depremde bir kadın, enkaz altında 72 saat kaldıktan sonra ufak sıyrıklarla kurtarıldı. Ancak kocasının kurtarılması biraz daha zaman aldı. Kadının eşi depremden 139 saat sonra kurtarıldı. Aynı depremde 80 yaşındaki kısmi felçli bir adam tam 266 saat sonra enkaz altından sağ olarak kurtarıldı. Evinin sütunları altında kalan adamı 11 gün boyunca hayatta tutan şey ise bu süre zarfında eşi tarafından beslenmiş olmasıydı.
Benzer mucizeler ülkemizde yaşanan depremlerde de yaşandı.
23 Ekim 2011’deki Van depreminde 13 yaşındaki Ferhat Tokay, uzun uğraşlar sonucu günler sonra enkazdan sağ olarak çıkarılmıştı. Aynı şekilde 18 yaşındaki İmdat Padak da 100 saat enkazda kaldıktan sonra kurtarılmıştı.
İzmir’de 30 Ekim 2020’de meydana gelen depremde de günler sonra enkaz altından gelen “mucize haber” hepimizi sevinç gözyaşlarına boğmuştu. Deprem felaketinin “sembol” isimlerinden 3 yaşındaki Ayda Gezgin, 91. saatte Rıza Bey Apartmanı'nın enkazından kurtarma ekipleri tarafından sağ olarak çıkarılmıştı. Kurtarma çalışmalarında Ayda'nın annesinin ise maalesef cansız bedenine ulaşılmıştı.
Büyüklüğüne ve merkeze olan uzaklığına göre çok sayıda can kaybının yaşandığı İzmir depreminde enkaz altındaki arama kurtarma çalışmalarında 58'inci ve 65'inci saatlerde mucize kurtuluşlara tanık olunmuştu. 58'inci saatte enkazdan 14 yaşındaki İdil Şirin, 65. Saatte ise 3 yaşındaki Elif Perinçek enkazdan sağ olarak çıkarılmıştı.
24 Ocak 2020 tarihinde Elazığ’daki depremden 17 saat sonra yine bir mucize gerçekleşmiş ve bir kadın görevli enkaz altındaki bir kadınla (Azize Çelik) cep telefonu ile cesaret verici örnek bir konuşma yapmıştı. Bu konuşmadan dakikalar sonra ise kurtarma ekipleri Azize Çelik’i enkazdan çekip çıkardılar. Enkaz altında kalan Azize Çelik ile telefonla görüşen UMKE gönüllüsü acil tıp teknisyeninin adı Emine Kuştepe’ydi. Adıyaman'da 112 Acil Servis'te çalışıyordu. Deprem olunca UMKE gönüllüsü olarak Elazığ'a gelmişti. Enkaz altındaki Azize Çelik’le yaptığı telefon görüşmesi hepimizin hafızasında derin izler bıraktı. Minnettarız.
Hepimiz daha dün gibi hatırlıyoruz o hepimizi duygulandıran görüntüleri. Aynı depremde kurtarma ekipleri bu kez 23 saatin sonunda enkaz altında bir kadın ve çocuğuna ulaştı. Uzun uğraşlar sonucu anne kucağında çocuğuyla enkaz altından çıkarıldı. 24 saat sonra ise bir mucize haberi daha geldi. Elazığ'da Jandarma arama kurtarma ekipleri, enkaz altından 2.5 yaşında bir çocuk kurtardı.
Depremden tam 151 saat sonra, 7. günde Çamlık Sitesi’nin enkazından sağ olarak çıkarılan 5 yaşındaki İsmail Çimen ise 1999 Marmara depreminin “sembol” isimlerinden biriydi. Basında "Mucize İsmail" olarak anılan küçük çocuğun annesi de depremin ikinci gününde kurtarılmıştı. Ancak İsmail’in babası ve üç kardeşi göçük altında can vermişti.
Marmara Depremi’ndekine benzer bir mucize ise Şubat 2004’te Konya'da yaşanmıştı. Çöken apartmanın enkazından 131 saat sonra 16 yaşındaki Muhammet Kelam kurtarılmıştı.
O depremde, Yalova'nın Çınarcık ilçesinde, göçük altından uçan minik bir kuş, ekiplerin dikkatini çekmiş, bu vesileyle 14 yaşındaki genç bir kız (Elif Gündüz), 80 saat kaldığı enkazın altından sağ olarak çıkarılmıştı.
13 Mart 1992’de meydana gelen Erzincan Depremi'nde SSK Hastanesi'nin lojmandan kaçmak isterken merdivenlerin çökmesi sonucu aç ve susuz şekilde beton bloklar arasında hayatta kalmayı başaran Nurcan Hemşire (Nurcan Eraslan) de depremin sembol isimlerinden biriydi. Depremden tam 187 saat sonra 8. günde kurtarılmıştı. Enkaz altındayken kangren olan sol ayağı kesilmiş adı mucize ile eş anlamlı kullanılır olmuştu.
Elazığ'ın Kovancılar ilçesine bağlı Okçular köyünde 9 Mart 2010'da meydana gelen depremde, enkaz altından çıkartılan Keko Çiçek, yaralı olmasına rağmen koşarak enkaz altındaki annesini oradan çıkarmak istemişti. Bu görüntüleriyle Türkiye'yi gözyaşlarına boğan küçük Keko, Elazığ depreminin simge isimlerinden olmuştu.
3.
6 Şubatta birbiri ardına meydana gelen depremlerden sonra da benzer mucize kurtuluş haberlerine tanık olduk. Depremden günler sonra gelen mucize kurtuluş haberlerini buruk sevinç gözyaşlarıyla karşıladık. Sevincimizin kısa sürdüğü zamanlar da oldu. Enkazdan kurtarılanlara dair hastanelerden gelen kimi üzücü ölüm haberleri sevincimizi kısa sürede hüzne dönüştürse de yaşama sevinci hep ağır bastı.
Antakya'da, General Şükrü Kanatlı Mahallesi'ndeki apartman enkazından, 296’ncı saatte (13. günde), 1'i çocuk 3 kişi sağ çıkarıldı. Ancak, enkazdan sağ olarak çıkarılan 12 yaşındaki çocuk daha sonra hastanede yapılan tüm müdahalelere rağmen ne yazık ki kurtarılamadı.
Yine Antakya’da Akademi Hastanesi enkazından, depremden 261 saat sonra (11. günde) birisi 26, diğeri 33 yaşında iki kişi sağ olarak çıkarıldı.
Yine Antakya’da, Buket Apartmanı'nın enkazından,12 yaşlarındaki bir çocuk, hassas burunlu köpeğin tepki vermesinin ardından alınan ses üzerine ekipler tarafından 260’ıncı saatte (11. gün) sağ olarak çıkarıldı.
Kahramanmaraş'taki Ebrar Sitesi'nin enkazından bir kadın depremden 258 saat sonra (11. gün) sağ olarak çıkarıldı.
Yine Kahramanmaraş’ta Kayabaşı Mahallesi'nde depremin 248'inci saatinde (11. gün) 17 yaşındaki bir kız, mahsur kaldığı binanın enkazından sağ salim çıkarıldı.
Yine Kahramanmaraş'ta depremde yıkılan Kalkan Apartmanı’nın enkazında kalan 74 yaşındaki bir kadın, depremden 227 saat sonra (10. gün) kurtarıldı.
Resmi kayıtlara göre 50 binin üzerinde can kaybının yaşandığı depremlerde günler sonra gelen bu “mucize kurtuluş” haberleri daha dünmüş gibi hepimizin hafızasında canlılığını koruyor. Ama bir de sonrası var…
4.
Depremde enkazı altında günlerce hayata tutunan ve son derece hassas ve özverili kurtarma çalışmaları sonucu kurtarılan kimi depremzedeler, hastaneye kaldırılıp tedavi altına alındıktan kısa bir süre sonra ne yazık ki hayatını kaybediyor. Tam enkazdan kurtarılmışken hayatını bu şekilde kaybeden depremzedelerin ölüm haberi kamuoyuna pek yansımadığından, her zaman olduğu gibi ateş düştüğü yeri yakıyor, acı haber de yakın çevrenin dışına pek taşmıyor. Uzmanlar bu gibi ölümlere "kurtarma ölümü" adını veriyor.
Çoğumuz, saatlerce, günlerce enkaz altında sağ kalmayı başardıktan sonra enkazdan çıkarılır çıkarılmaz aynı gün ya da birkaç gün içerisinde hastanede hayatını kaybeden depremzedelerin neden bütün tıbbi müdahalelere rağmen kurtarılamadığına bir anlam veremeyiz. Doktorlar görünüşte bizim bir anlam vermediğimiz bu duruma “ezilme (crush) sendromu” adını veriyor. Enkaz altında uzun süre kaldıktan sonra kurtarılan kişilerde görülen en önemli can kaybı nedeni.
Yaşanılanları anlamak için bilmekte yarar var:
Ezilme sendromu, bir dizi olay sonucu kişinin ciddi bir çoklu organ yetmezliğine girmesi durumudur. Depremzedeler için bunun başlıca nedeni deprem sırasında üzerlerine düşen ağırlıklardır. Üzerlerine düşen bu ağırlıkların etkisiyle vücuttaki kas ve yumuşak dokular ezilir. Bu durum vücutta bir dizi ölümcül olayı tetikler. Kasların doğrudan travma ile ya da gelişen doku ödemi (kompartman sendromu) sonucu ezilmesi ve ardından gelişen böbrek yetersizliği ve sıvı-elektrolit bozuklukları bu gibi durumlarda görülen en önemli ölümcül olaylardır.
Ne kadar işe yarar bilmiyorum ama uzmanlar depremde ezilme sendromundan korunmak için en uygun yerlerin mutfak ve banyo olduğunu söylüyor. Dediklerine göre, uzun süre enkaz altında kalındığında, buralarda, “yaşam üçgeni” oluşturmak ve ayrıca patlayan borulardan sızan suyu içerek vücudu ezilme sendromundan korumak mümkün.
“Ezilme sendromu”nun bir örneğini 6 Şubattaki depremlerde Kırıkhan’da yaşadık. Şimdi anlatınca hemen anımsayacaksınız. Şöyle:
Hatay’ın Kırıkhan ilçesinde Alman arama-kurtarma ekibi depremden tam 104 saat sonra (5. gün) Zeynep Kahraman adlı 40 yaşındaki bir kadını uzun uğraşlar sonunda enkazdan sağ olarak çıkarmayı başardı. Hatırlarsınız: Kurtarma ekibinde görevli bir Almanın Türkçe olarak, "Zeynep Hanım korkma! Daniel burada" şeklindeki cesaretlendirici sözlerinin yer aldığı kurtarma anına dair görüntüler, basında ve sosyal medyada da geniş şekilde yer almıştı. Zeynep’i kurtaran yardım kuruluşu I.S.A.R. Almanya (International Search And Rescue / Uluslararası Arama ve Kurtarma) tarafından açıklamada, "Kadının durumu iyi" denilmişti. Bu haber hem orada bulunanları hem ekranları başında bu âna tanıklık eden herkesi onca acının arasında sevince boğmuştu.
Ancak kurtarıldıktan kısa bir süre sonra Zeynep ne yazık ki hayatını kaybetti. Oysa, Zeynep’in göçük altından çıkarılmasına ve hastaneye götürülmesine eşlik eden I.S.A.R. doktorlarından Bastian Herbst, "Hastaneye giderken hâlâ gülüyordu" demişti. Alman doktor Herbst’e Zeynep’in ölüm nedeni sorulduğunda; kadının ölmesinin yüzlerce farklı nedeni olabileceğini, çoğu kez ölüme neden olan iç organlardaki kanamalar ve benzeri durumların ancak otopsi sırasında tespit edilebileceğini belirtmişti. Alman doktora göre Zeynep, muhtemelen "kurtarma ölümü" adı verilen bir ölüm şekli sonucu hayata veda etmişti. Dr. Herbst, bu durumu şöyle açıklamıştı: "Kurtarma ölümünün çeşitli nedenleri var. Bunlardan biri de hipotermi. Deprem bölgesindeki dondurucu soğuklar, göçük altında kalan afetzedelerin kan damarlarının daralmasına neden olur. Bu şekilde organizma, çok değerli olan vücut ısısının, deri yüzeyinden ya da el, ayak ve eklemler üzerinden kaybını asgari düzeyde tutmaya çalışır. Bedenin bu bölgelerinde kan ve dolayısıyla vücut sıcaklığı düşerken, vücudun çekirdeğindeki sıcak kan, hayati organların çalışmasını sağlar."
Hipotermi, vücudun faaliyet gösterebilmesi için ürettiği ısıyı, ürettiğinden daha hızlı şekilde kaybetmesi sonrasında gelişir. Vücut ısısının tehlikeli bir şekilde düşmesine yol açan bu durum hayati önem taşır. Normalde vücut ısısı 37 santigrat derece düzeyinde seyreder. Isı 35 derecenin altına düştüğü anda hipotermi ortaya çıkar.
Zeynep'in enkaz altından çıkarılma sürecinin hayli karmaşık olduğunu anlatan Dr. Herbst, DW Türkçe’ye yaptığı açıklamada , "Onu kurtarabilmek için çok fazla hareket ettirmek zorunda kaldık. Bu süreçte kan damarları genişleyebilir ve soğuk kan, vücut çekirdeğine doğru akabilir. Bunun sonucunda kalpte ritim bozukluğu meydana gelebilir ve bu da ölüme yol açabilir" demişti. "Zeynep'in bacakları, taş ve molozların altında kalmıştı. Ayaklarını hareket ettirebiliyordu ancak bacaklarındaki dokuların, molozlardan zarar görmüş olması kuvvetle muhtemeldi. Kaslar yaralandığında vücut, kas hücreleri içinde oksijen taşınmasından sorumlu bir protein olan miyoglobin salgılar. Göçük altında kalanlar kurtarıldığında, kan aniden tekrar serbestçe akabilir ve vücudu miyoglobinle doldurabilir. Bu böbrekleri tahrip eder."
“Bunun sonucunda böbrek yetmezliği ve buna eşlik eden potasyum seviyesinde artış meydana gelebilir. Vücutta çok fazla potasyum bulunması ise ventriküler fibrilasyona yol açabilir. Bu durum özellikle önceden kalp rahatsızlığı olan kişiler için tehlikeli olabilir.”
“Ventriküler fibrilasyon, kalbin ventriküllerinin (kalp karıncıklarının) sağlıklı atım yapamayıp bunun yerine titreştiği anormal bir kalp ritmidir. Düzensizleşmiş elektriksel aktiviteden kaynaklanır. Ventriküler fibrilasyon, bilinç kaybı ve nabzın kaybolmasıyla kalp, vücuda kan pompalamayı durdurur. Bunun sonucunda kalp durur ve gerekli acil müdahale yapılmazsa hasta ölür.”
Hayat ile ölüm arasındaki ince çizginin en önemli etkenlerinden biri de stres. Normalde sağlığa zararlı olarak bilinen aşırı stres, kaza ya da afet anında ise hayat kurtarabiliyor.
Doktor Bastian Herbst, bunu şöyle açıklıyor: "Bu durum örneğin gemi kazazedelerinde sık görülür. Kurtarma ekibini gördükleri anda daha fazla su yüzeyinde kalamazlar ve boğulurlar. Stres hormonları, organ fonksiyonlarının korunmasını sağlar. Kurtarma sonrasında stres aniden azalırsa, dolaşım sistemi de çökebilir. Zeynep, depremde eşini ve çocuklarını kaybetmiş. Belki de bu üzücü haberi alması, onun yaşama arzusunu bir anda yok etti. Bilemiyoruz."
Zeynep'in eşi Ömer, çocukları Burak, Şevval ve İzzet depremde hayatını kaybetti. Kız kardeşi Zübeyde ise 50 saatten fazla enkaz altında kaldıktan sonra kurtarıldı...
Bir diğer örnek Adıyaman’dan; hepimizi yasa boğan Isias Hotel’in enkazından. Turist rehberlerinin, Kıbrıs’tan gelen sporcuların konakladığı otel deprem sırasında pek çok kişiye mezar oldu ne yazık ki… Arama-kurtarma çalışmaları sırasında önce sevindiren sonra yürek burkan haberlerden birisi şöyleydi:
“Enkazdan kurtarılma anında kameralara selam vermişti! Acı haber geldi...”
“Enkazdan kurtarılma anına ait videoda elini kalbine götürerek, ekipleri selamlayan Nazımcan Hartlap'ın hastanede iç kanama nedeniyle yaşamını yitirdiği belirtildi.”
Gazetelere yansıyan buna benzer başka haberler de oldu:
“Maraş’ta depremde yıkılan 7 katlı apartmanın enkazından 111 saat sonra çıkarılan Ayşegül Türkmen (46), Kayseri’de tedavi gördüğü hastanede 47 günlük yaşam savaşını kaybetti.” Bu bir cümlelik gazete haberinin gerisinde derin acı saklı. Demirören Haber Ajansı’nın (DHA) bildirdiğine göre bir depremde bir aile ne kadar acı çekebilirse o acıların hepsini ailecek çekmişler. Şöyle ki:
“Maraş’ta 6 Şubat’ta meydana gelen 7.7 büyüklüğündeki depremde Onikişubat ilçesi Malik Ejder Caddesi’ndeki 7 katlı Arıkan Apartmanı yıkıldı. Enkaz altında kalan Yusuf Türkmen (50) ile çocukları İbrahim (22), Aysun (19) ve Zehra Türkmen (18) hayatını kaybetti, eşi Ayşegül Türkmen ise 111 saat sonra, 10 Şubat günü yaralı çıkarıldı.
Kayseri Şehir Hastanesi'ne kaldırılan Türkmen, yoğun bakımdaki 47 günlük yaşam savaşını yitirdi. Ayşe Türkmen'in cenazesi, otopsi için Kayseri Devlet Hastanesi’nin morguna kaldırıldı. Otopsi işlemlerinin ardından yakınlarına teslim edilen Türkmen'in cenazesi memleketi Maraş'a götürüldü.
Halasının cenazesini teslim alan Durdu Baykuş, "Halamın binasının enkazının başında kimse yoktu. Köyden kepçe kiralayıp getirdik. Enkazın üzerinde gezinirken halamın reçetesini bulduk. Katlar iç içe girdiği için burada kalıyor diyemiyorduk. Oğlunun askerlik kâğıdını bulduk. 5'inci günün akşamına doğru halamı çıkardık. Eşi ve çocukları vefat etmişti. Halamı alıp Kayseri Şehir Hastanesi'ne getirdik. İlk geldiğinde yemeğini yiyordu. Bir şeyi yoktu. Son 20-25 gün içinde geriledi. Sonrasında makineye bağladılar. Bugün de vefat etti. 1'inci derece akrabalarımdan 8 kişiyi kaybettim. 50'nin üzerinde akrabam öldü" diye konuştu. (DHA)”
Küçük depremzedeler için enkaz altında kalmak daha da zor kuşkusuz... Minik depremzedeler bir yerde geleceğimizi temsil ettiklerinden onların kurtarılma anları daha bir içimizi sevince boğuyor. Bir yandan göz yaşlarımızı içimize akıtırken bir yandan da minicik yavruların enkazdan kurtarılma anlarına tanıklık etmekten gizli bir mutluluk duyuyoruz. Miran Tekeş de o minik depremzedelerden biriydi. Henüz 3,5 yaşındaydı. Babası onu enkaz altında kolları arasına sararak hayatta tutmayı başarmıştı. Minik yavru hayata tutunabildi ama baba için ne yazık ki aynı şeyi söylemek mümkün olmadı:
“Tam 29 saat enkazın altında kaldıktan sonra önceki gece yaralı olarak çıkarılan 3,5 yaşındaki Miran Tekeş, dün sabah saatlerinde İstanbul'a getirildi. Depreme mutfakta yakalanan Miran'ı, enkaz altında babası Mehmet Tekeş'in, kollarının arasına sararak koruduğu öğrenildi. Yaralı olarak kurtarılan Mehmet Tekeş (28) ise birkaç saat sonra tedavi altına alındığı Malatya Eğitim Araştırma Hastanesi'nde yaşamını yitirdi.”
Kamuoyuna yansıyan haberlerden birisi de şöyleydi:
“Kahramanmaraş merkezli depremlerde Adıyaman'da enkaz altında kalan ve depremin 62'nci saatinde sağ olarak kurtarılan 12 yaşındaki Cihan Emir Parlak'tan acı haber geldi. İki bacağını kaybeden ve koyu Galatasaray taraftarı olması nedeniyle Muslera, Kerem Aktürkoğlu ve Dursun Özbek gibi isimlerle telefonda görüşen Parlak, Ankara'da tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti.”
“Kahramanmaraş'ta enkazın altından 75 saat sonra kurtarılan Melek Güneş, Ankara'da tedavi gördüğü hastanede mide kanamasından hayatını kaybetti.”
“Hatay'da yarı baygın halde enkazdan çıkarılan minik Azra, hayatını kaybetti.
Enkaz altından çıkarıldığı anlarda başını tutmakta zorlanan minik Azra'nın görüntüleri sosyal medyada yayılmıştı. Görüntülerdeki hali ile yürekleri burkan Azra'nın hayatını kaybettiği öğrenildi.
Büyük felaketten en çok etkilenen illerden biri olan Hatay’ın Antakya ilçesinde oturdukları binanın yıkılmasıyla ailesiyle birlikte enkaz altından kalan 4 yaşındaki Azra Duru Malaç, arama-kurtarma çalışmaları sonucu enkaz altından sağ çıkarıldı.
Enkazdan çıkarıldıktan sonra sevk edildiği Adana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tedavi altına alınan Azra Duru Malaç, yapılan tüm müdahalelere rağmen, depremden iki gün sonra, 8 Şubat günü hayatını kaybetti.
Küçük kızın ölüm nedeninin doğal afet kaynaklı travma, ağır yaralanma, iç kanama, sol bacakta kırık, sağ kolda parçalı kırık olduğu öğrenildi.”
“Depremin vurduğu Hatay'da 122 saat sonra enkaz altından kurtarılan 13 yaşındaki Aya isimli kız çocuğu kurtarılamadı.”
Buna benzer daha pek çok acı haber var gazetelerin sararmış sayfalarında. Merak ettiğim şey şu: Acaba bu haberlere konu olan kişiler “deprem istatistikleri”nde “sağ olarak kurtarılanlar” arasında mı yer alıyor, yoksa “hayatını kaybedenler” arasında mı? Kim bilir; belki de her ikisinde de yer alıyorlardır.
Bir de enkazdan sağ olarak kurtarıldıktan sonra ne yazık ki elini, kolunu, bacağını kaybederek hayata tutunmaya çalışan depremzedeler var. Enkaz altında ezilen ya da sıkılan bu uzuvlar kesilmese hayati risk ortaya çıkacak. Travmaya bağlı birtakım komplikasyonlar nedeniyle maalesef bu uzuvlar kesilmek zorunda kalınıyor. Depremzede ve yakınları için bundan sonra oldukça zor ve uzun sürecek bir “hayata tutunma” süreci başlıyor. Dayanılır gibi değil; çeken bilir…
Uzman hekimler, ampütasyon süreci ve kararının hastalar için zor olduğunu ancak afet ortamlarında uzuv kesmenin hayatı kurtarmak demek olduğunu söylerler. Şu sözler konu ile ilgili bir uzmana ait: "Uzvu kesmeyip korumak isterseniz hastayı kaybetme olasılığınız çok yüksek. Nitekim uzuv kaybı yaşamak istemeyen ve bu işleme izin vermeyen birçok kişi hayatını kaybetti"
5.
Böylesi büyük felaket anlarında bin bir güçlükle, bin bir özveriyle, zamana karşı yürütülen arama kurtarma çalışmaları sonucu hepimizi sevindiren “mucize kurtuluşlar”, yaşanılan felaketin boyutlarını gizlemenin bir “aracı” haline dönüştürülmemelidir. 6 ve 20 Şubat 2023 tarihlerinde birbiri ardına meydana gelen depremlerde resmi açıklamalara göre 50 binden fazla kişi hayatını kaybetti. 100 binden fazla kişi de çeşitli şekillerde yaralı olarak kurtarıldı. Depremlerin üzerinden 6 aydan fazla bir süre geçti. Depremden sonraki her ânı içerecek şekilde; saat saat, gün gün, ay ay nelerin yapılıp nelerin yapılamadığına dair “resmi otoriteler” tarafından şu ana kadar kamuoyunu tatmin edici bir açıklama yapılabilmiş değil. Meclis’te tüm partilerin ortak önergesiyle kurulan "deprem araştırma komisyonu"nun raporunu bir yurttaş olarak merakla bekliyorum. Böylelikle depremin meydana geldiği andan itibaren neleri doğru neleri yanlış, neleri eksik neleri fazla yaptığımızı, -varsa- ihmal ve kusurlarımızı, bu büyük deprem felaketinden ileriye yönelik almamız gereken dersleri hep birlikte öğrenmiş olacağız. 6 aydır yaşadıklarımız, ciddiyetten yoksun olaran yürütülen göz boyayıcı işler, adrese teslim ihaleler, alınan isabetsiz kararlar vb. ne yazık ki bu büyük deprem felaketinden almamız gereken dersleri -henüz- almadığımız, büyük bir ihtimalle sınıfta kalacağımızı gösteriyor. Yer ve tarih belirterek belki de bu "iflah" olmazlıklarımızdan da bahseder umuduyla ben yine de Meclis'teki deprem araştırma komisyonunun raporunu merakla bekliyorum. Ancak; bizde bu vurdumduymazlık, bu sorumsuzluk, bu ciddiyetsizlik, bu hesap vermezlik varken ileride benzer felaketlerle yüz yüze kalmamız durumunda nasıl bir “hal ve tavır” sergileyeceğimizi, nasıl bir “devlet refleksi” göstereceğimizi tahmin etmek hiç de zor olmasa gerek! Perşembenin gelişi çarşambadan belli değil mi?